10 Ekim 2011 Pazartesi

Yaşam Ve Çocuk





Yaşama bir çocuğun gözleriyle bakmak nasıldır düşündünüz mü hiç? Dünyada olup bitenleri onun duygularıyla algıladığı biçimde yorumlamak... Doğayla ve yaşamla kurulan ilişkide onun düşlerinden ve fantezilerinden yola çıkmak. Örneğin; ormanda ya da koruda dolaşırken rüzgârla söyleşmek... Dağın homurdanışını ya da toprağın iniltisini duymak. Mor menekşenin iç çekişini duyup hüzünlenmek. Derelerin, pınarların şarkısına eşlik etmek. Otlarla, böceklerle söyleşmek. Bir köpeğin ıslak gözlerindeki anlamı, bir kedinin keyifli mırıltılarının nedenini düşünmek... Doğadaki canlı cansız varlıkların birbirleriyle ilişkilerindeki uyumu, doğadaki o sonsuz zenginliği ve kendi içinde kurduğu dengeyi, yaşamın bütünselliğini ve sürekli ileriye akışını, yani ‘gidişatı’ anlamaya çalışmak... Kendimizden başka bütün canlıların yaşam hakkına saygı duyup bütün canlılarla doğru, doğal ilişkiler kurabilmek.

İnsan, doğanın bir parçasıdır. Ne var ki, yeryüzündeki serüveni sırasında, geliştirdiği teknoloji sonucunda doğadan uzaklaşmıştır. Büyük çoğunluk, doğadan, yaşamın içsel zenginliklerinden kopuk yaşamaktadır. Oysa yaşamın henüz başındaki çocuk, doğaya hâlâ çok yakındır. Duygu ve düşünceleri; istek ve gereksinimleri doğrultusunda doğaldır ve yalındır. Yaşamak için beslenmeye gereksinimi vardır, bir de güven ve sevgiye. Gereksinimi olan besin kaynakları ve sevgi ise, doğada fazlasıyla vardır. Yaşama tutunmanın, direncin pek çok örneği de... Bu gerçeği, doğadaki bütün varlıkların bir ruhu olduğuna inanan Kızılderililer ya da doğadan kopmamış insanlar bilirler.

Küçük Ağaç, beş yaşında anasız babasız kalmış bir çocuktur. Yarım kan Çeroki olan büyükbabası, yaşadıkları doğal ortam içinde, ona yaşama ilişkin ilk bilgileri verir:

“Büyükbaba bıçağıyla topraktan tatlı bir kök çıkararak kabuğunu soydu, kökten yaşamın sulu kış hazinesi damladı. Büyükbaba kökü ikiye böldü ve büyük parçayı bana verdi.

Yumuşak bir şekilde, ‘Gidişat böyle’ dedi. ‘Yalnızca gereksinim duyduklarını al. Geyik alıyorsan, en iyisini alma. En küçük ve en yavaş olanını seç, o zaman geyik daha güçlü olur ve her zaman sana et verir. Pa-koh, panter bunu bilir. Sen de bilmelisin!’

Güldü; ‘Yalnızca Ti-bi, yani arı, kullanabileceğinden daha fazlasını depolar... Bu yüzden ayı tarafından soyulur. Rakun ve Çerokiler tarafından da... Paylarından fazlasını depolayan ve kendilerini besleyen insanlar için de bu böyledir. Ellerindekini kaptırırlar. Bu konuda savaşlar olur... Uzun konuşmalar yaparak paylarından fazlasını ellerinde tutmaya çalışırlar. Bir bayrağın onlara bunu yapma hakkını verdiğini söylerler... Erkekler, sözler ve bıçaklar yüzünden ölürler, ama Gidişat’ın kurallarını değiştiremezler”

Büyükbaba; kuşaktan kuşağa aktarılarak kendisine ulaşmış olan bu yaşam felsefesini Küçük Ağaç’a öğretir. Yaşama ilişkin aktardığı bilgiler; deneyler ve gözlemler sonucu elde edilmiştir, gerçektir. Büyükbabanın sözlerinde büyük bir bilgelik ve derinlik vardır. Ancak o, bunları son derece yalın ve doğal bir biçimde aktarır, beş yaşındaki çocuğa.

Küçük Ağaç’ın yanına sığındığı büyükbaba ve büyükanne; yüzyıllar önce toprakları aç gözlü beyaz adam tarafından işgal edilen ve kendi topraklarında bir sürgün yaşamı süren Kızılderililerin son temsilcilerindendir. Birbirlerine büyük bir sevgi ve saygıyla bağlıdırlar. Aynı sevgi ve saygıyı doğadaki öteki varlıklara karşı da duymaktadırlar. Büyükanne okumaya tutkun bir kadındır. Kentteki kütüphaneden alınan kitaplar hep birlikte okunur. Böylece Küçük Ağaç, bir yandan yaşamı, yani gidişatın kurallarını öte yandan, insanlığın oluşturduğu bilgi, kültür birikimini öğrenir.

Öğrendikleri arasında, Çeroki’nin geçmişi de vardır. Büyükanne ve büyükbaba ona; Çeroki’nin bir zamanlar özgürce yaşayıp ürettiği bu topraklara hükümet askerlerinin nasıl geldiğini ve onlara bir kağıt imzalattığını anlattılar. Sonra beyaz adam, kendi yazdıklarını unutup uzun bıçaklı silahlarla gelmiştir. Çerokileri sığır sürüleri gibi çembere alıp, güneşin battığı topraklara, kendi deyimleriyle vahşi batının kıraç topraklarına sürmek istiyordu. Çeroki’yi sürgüne götürmek için atlar ve arabalar getirmişti. “Çerokiler’in hiçbir şeyi kalmamıştı. Ama atla gitmeyeceklerdi, yani bir şeyi korudular. Onu ne görebilir, ne giyebilir, ne de yiyebilirdin, ama bir şeyi korudular. Atla gitmeyeceklerdi. Yürüdüler. /.../ Çeroki, dağlarından uzaklaştıkça ölmeye başladı. Ruhu ölmedi, zayıflamadı da. Ruhu çok genç, bedeni çok yaşlı ve hastaydı.

Askerler onların ölülerini gömmek için durmalarına izin vermedi önce. /.../ Arabaların ölülerini taşıyabileceğini söylediler, ama Çeroki ölülerini arabalara koymadı. Kendisi taşıdı.

Yürüyerek. /..../ Koca, ölü karısını taşıdı. Oğul, ölü annesini, babasını taşıdı. Anne, ölü bebeğini taşıdı. Onları kollarında taşıdılar. Ve askerlere bakmak için başlarını bile çevirmediler. Onların geçişini izlemek için yolun iki yanına dizilen insanlara da bakmadılar. Bazı insanlar ağladı. Çeroki ağlamadı. Ağlamasını dışa vurmadı; çünkü Çeroki onların ruhunu görmesine izin veremezdi; arabalara binmediği gibi. Ve bu yüzden o yola Gözyaşı Yolu adını verdiler. Çeroki ağladığı için değil... Yola, Gözyaşı Yolu adını verdiler, çünkü bu ad romantik geliyor ve yoldan geçenlerin hüznünü anlatıyordu. Bir ölüm yürüyüşü romantik değildir, oysa... “

Küçük Ağaç’ın Eğitimi, bir otobiyografik roman. 1927–1979 tarihleri arasında yaşayan Kızılderili yazar Forrest Carter’in doğrudan kendi yaşamını anlattığı bir yapıt. İlk kitabını 45 yaşında yayınlayabilen Carter’in öteki yapıtları da kendisinin ve halkının yaşadıklarına tanıklık ediyor. Küçük Ağaç’ın Eğitimi; yaşama ve doğaya büyük bir duyarlılıkla bağlı Kızılderili ruhunu yansıtıyor. Yaşamı öğrenmeye çalışan bir çocuğun gözleri ve duygularıdır bize yol gösteren. Yalınlık, yaşama ve doğaya beslenen sevgiden kaynaklanan coşku ve duyarlılık, yapıtın özgün anlatımını oluşturuyor. Kitabı okurken bazen hüzünleniyor, bazen gülümsüyor insan; bazen de derin derin düşünüyor.

Yüzyıllar önce; özgürce yaşadıkları topraklardan Amerikalı yerli halkı sürüp çıkaran ve kendi topraklarında yabancı durumuna düşüren yayılmacı beyaz adam; bugün, bütün dünya halklarını tehdit etmektedir. ABD yayılmacılığı; kendi payından fazlasını isteyen bütün açgözlüler gibi, başka ülkelerin topraklarına, zenginlik kaynaklarına el koymak istiyor. Bu yüzden savaşlar çıkarıyor; Balkanlar’da, Afganistan’da, Irak’ta ve bütün dünyayı bir Gözyaşı Yolu’na çevirmek istiyor. O yüzden; Küçük Ağaç’ın Eğitimi’ni, tam da bugünlerde okumak daha bir anlamlı ve gerekli. Her şeye karşın özgürlüğe ulaşmak isteyen insanın o yoğun gücünü bir kez daha duyumsayıp anımsayabilmek için.

Hiç yorum yok:

Yorum Gönder