23 Eylül 2011 Cuma

Yeşil gözlü Kız.


Genç kadın başını cama dayamış yosun yeşili gözlerinden akan yaşı bir türlü dindiremiyordu. Adeta uzayda kaybolmuş, nereye gideceğini bilemeyen bir uzay mekiği gibi hissediyordu kendisini. Yuvasını yıkmayı hiç istemiyor ama sevdiği adamı da öyle çok özlüyordu ki. Bu başıma gelen nedir diye düşünüyordu. Sevda yelleri onu alevler içersinde yakıyordu durmadan.
Bir kızı anne bu senin hayatın nasıl mutlu olursan öyle yaşa, bir daha dünyaya gelmeyeceksin deyip yolunu açıyor. Diğer taraftan küçük kızı anne yuvamızı yıkma, babama kıyma ne olur diye yalvarıyordu. Şaşırmış yolun tam ortasında duruyordu karşıdan gelen tüm araçlar onu acımasızca ezip geçiyorlardı. Lakin bir türlü ölemiyordu, üzerinden geçen her araç bir uzvunu koparıyor, dayanılmaz acılar içersinde bırakıyordu. Adeta abandone olmuştu yaşadığı acıyla karışık mutluluk içersinde. Karar veremiyordu bir türlü, bir yanında delicesine sevdiği, diğer yanında ömrünce emek verdiği yuvası.
Eşiyle geçirdiği yıllara bakınca tek düze mutsuz, umarsız yaşadığını şimdi daha iyi anlıyordu. Hiçbir heyecan tatmamış, adeta ot gibi yaşamıştı bunca sene.
Ali harika bir erkekti işiyle evi arasında mekik dokur. Dar dünyasında başka bir yaşam şekli düşünemezdi. Sadece eşi ve çocukları mutlu olsun isterdi. Siyah gözlerinde daima bir hüzün görürdünüz, beklide eşini mutlu edememenin ıstırabını yansıtıyordu bakışları. Çalışmaktan beli bükülmüş dik duramaz olmuştu, geniş omuzları bile çökmüştü. Çok yalvarmıştı karısına bizi bırakma, yuvamızı yıkma diye. Seni çok iyi anlıyorum, inan bir müddet sonra bu duyguların sam yeli gibi yok olup gidecek. İşte o zaman beni burada bulamayacaksın, pişman olup yakınacaksın demişti. Acaba söylediklerinde hakikat payı var mı idi. Bu yaşadıkları aşk değil de geçici bir heves miydi?
Başını camdan çekti merdivenlere yöneldi, biraz yüzmeliyim diye geçirdi içinden Hale. Kendini sevdiğinin kollarına bırakır gibi serin sulara bırakıverdi. Bitap düşene kadar yüzdü, yüzdü tıpkı sevişir gibi. Güneş denize veda ederken hava soğumaya yüz tutmuştu güzel kadının bedenini bir ürperti kapladı birden bire. Beyni karıncalanmaya başlamıştı. Hiçbir şey sevdiği adamı unutturamıyordu. Karar verdi aramalıydı, aradı da.
Geliyorum aşkım deyip doğruca kendini sevgilisinin kapısı önünde buldu. Elini tam zile basmak üzereyken derin bir nefes aldı. Bir türlü zili çalamıyordu. Büyük bir gayretle çaldı kapıyı, genç adam hemen açtı. Kollarındaydı sevdiğinin, çılgınlar gibi ağlıyordu şimdi de. Asil; gözyaşlarını öpüyordu durmadan kollarındaki güzel kadının. Nasıl teselli edeceğini bir türlü bilemiyordu. Sadece öpüyor öpüyordu. Çekti yavaşça sedirin üzerine sevdiği kadını, sarı ibrişime benzeyen saçlarını okşayarak üzülme, bak birlikteyiz diye fısıldıyordu. Parmakları bukleler arasında kaybolurken ondan mutlu insan olamaz diye düşündü.
Hale; yaşlı gözleriyle seni öyle çok seviyorum ki, bunu asla hiçbir zaman bilemeyeceksin dedi ve uzandı sevgilisinin dudaklarına uzun bir buse kondurup ayağa kalkıp hızla uzaklaştı oradan. Kapıyı hızla çarpıp çıktı evden. Koşuyordu evine doğru hıçkırıklar içersinde. Hava iyice kararmış ortalık iyice soğumuştu. Üzerine karlar yağıyordu sanki durmadan kollarını birbirine doladı koşmaya devam etti bir müddet daha. Üşüyordu elleri buz tutmuştu adeta. Başını kaldırdı bilmediği bir yerlerdeydi. Burası neresi diye düşündü. İçini bir korku kapladı şimdide. Kaldırım taşlarına bırakıverdi kendini. Bağıra, bağıra ağlıyordu, karşıda duran köpek yavrusu kuyruğunu sallayarak yanaştı Hale’nin yanına teselli etmek istercesine. Ufak, ufak havlamaya başladı, başını genç kadının dizlerinin arasına sokmak istercesine sürtündü arsızca.
Asil olduğu yerde kalakaldı, hiçbir anlam veremedi sevdiği kadının yaptıklarına. Onun için yuvasını yıkmıştı. Hoş; aslında yuva diye bir şeyi yoktu ya. Seneler önce karısıyla ilişkisi kalmamış sadece ortak bir evi kullanır olmuşlardı. Çocukların büyümesini bekliyorlardı ayrılmak için. Ta ki Hale ile o gece karşılaşıncaya kadar.
Tango çalıyordu gittiği partide, epeyce de içmişti. Karşısındaki acaba bir melek mi idi? Gözlerini bir türlü alamıyordu yosun yeşili gözlerden. Büyük bir cesaretle yanına gidip eşinden izin isteyip dansa kaldırmıştı. Öyle güzel dans ediyorlardı ki, zamanın nasıl geçtiğini ikilide anlamamışlardı. Gözlerinin içinde, vücudu sürgün olmuş, prangalar vurulmuştu yüreğine yanıp tutuşmuştu tüm gece boyunca.
Beyninde aşk işte aşk bu diye sesler duyar olmuştu. Hale’yi bir türlü bırakamıyordu. Ömür boyu dans edebilirdi bu güzel kadınla. Yaşam zaten bir dans değil miydi, işte o da eşini bu gece bulmuştu, yanındaki adam mutlaka kocasıydı. Hale’nin elinde yüzük vardı, bir türlü sormaya cesaret edememişti. Kaderine razı olmayacak bu güzel kadının kendisinin olması için elinden geleni yapacaktı. Balkona doğru çekti, hiç itiraz gelmedi karşısındakinden. Eğildi dudaklarından ihtirasla öptü kuytu bir köşede, bir daha, bir daha. Genç kadın uzandı delikanlıyı kendine çekti, arzuyla öpmeye devam etti gecenin karanlığında. Gözlerinde yaşlar vardı güzel kadının tüm vücudu titriyordu. İşte aşkı buldum, asla kaybetmemeliyim diyordu içinden. Tek vücut oldular sanki bir anda.
Şimdi ne diye onu bırakıp kaçıyordu, içindeki fırtınalar dinmek bilmiyordu. Onsuz geçen her an asırlar gibi geliyordu. Karar vermeliydi artık gücü kalmamıştı bu gelgitlere. Beklemek Asil’i çok yormuştu. Neden; karar veremiyordu bir türlü. Seven insan bu kadar kararsız olabilir miydi hiç aklı ermiyordu. Evi istediği gibi yapmıştı, her şey içine sinsin diye özen göstermişti. Kesin çözüm bulmalıydı, nerede hata yaptığını düşünüyordu.
Hale köpeği okşamaya başladı o da kaybolmuş tıpkı benim gibi diye düşündü. Hıçkırıkları durdu, küçük köpeği kucağına aldı etrafına bakındı. Evinin tam tersi yöndeydi, yavaşça yürümeye başladı.
Kapıyı anahtarıyla açtı. Ali, meraklı bakışlarla gülümseyerek hoş geldin derken içini bir sevinç rüzgârı kapladı. Gitmemiş, hala bizimle her akşam onu kaybedecekmişim gibi ölüp, ölüp diriliyorum. Hale; ben aç değilim diyerek doğru odasına geçti kucağında ki köpekle.
Hala kararsızdı acaba çekip gitse miydi? Olduğu gibi yatağına uzandı, yüreğindeki korkularından kurtulmak ümidiyle, uykuya daldı gece karanlığında tıpkı düşleri gibi.
Meriç Yoldaş Hiçyılmaz
8 Ağustos Pazartesi 2011

Hiç yorum yok:

Yorum Gönder