23 Eylül 2011 Cuma

Politikayı Sevmiyorum Diyenlere




Karşılaştığım bazı insanlardan duyduğum “politikayı sevmiyorum” ya da “politika ile ilgilenmiyorum” cümlesi, bunu söyleyenin bilgisi ve yaşama bakış açısı hakkındaki düşüncelerinin nasıl olduğu konusunda bazı ipuçları veriyor.

Bu cümleyi söyleyenlerin içine düştükleri hatayı açıklamamıza yardımcı olması amacıyla önce politikanın ne olduğuna özetle bakalım:

Politika; yani diğer adı ile “siyaset” sözcüğünün anlamlarını Türk Dil Kurumu’nun, Türkçe sözlüğü şu şekilde vermektedir:

1. Devlet işlerini düzenleme ve yürütme sanatı
2. Yöntem
3. (mecaz) Bir hedefe varmak için karşısındakilerin duygularını okşamak, zayıf noktalarından veya aralarındaki uyuşmazlıklardan yararlanmak gibi yollarla işini yürütme

Sözcüğün yukarıdaki anlamlarından sonuncusu ilginçtir ve halk diline daha çok bu anlamıyla yerleşmiştir. Oysa gerçek anlamı bu değildir. Halk dilinde bu anlamıyla yerleşmesi ise rastlantı değildir tabii ki ama talihsizliktir diyebiliriz.

En genel anlamıyla politik görüş sahibi olmak, sistemin içerisindeki yaşamımızın nasıl olduğu ve nasıl olması gerektiği konusunda bir düşünce sahibi olmaktır. Bu da içinde yaşadığımız sistemin genel işleyişi ile direk ilişkilidir. (Yönetme, yönetilme, kurallar, sosyal ilişkiler vb.) Dolayısı ile politika insanlarla da direk ilişkilidir çünkü insanlar sistem içerisinde vardırlar ve sistemin içerisindeki sosyal ilişkiler, devlet, sistemin (ve biraz da kendilerinin) yarattığı koşullar içinde yaşarlar. Kısacası çevremizde olup biten her şey sistemle ve koşullarla ilişkilidir ve bu açıdan olup bitenlere ilişkin bir düşüncemiz ya da yargımız varsa politikanın içindeyiz demektir.

Bu anlamda düşüncelerini şu ya da bu şekilde ifade eden herkes politika yapıyor demektir. Yani herkes bilinçli ya da bilinçsiz politika yapmaktadır.


Örneklendirelim, sözgelişi trafik polisinin yazdığı bir cezaya karşı bir düşünceniz mi var, politikayla ilgileniyorsunuz demektir. Evinizin önündeki yolun kötü olduğunu mu düşünüyorsunuz, zamlara karşı tepkiniz mi var, savaşa karşı mısınız, seçimlerde oy vermeyecek misiniz, “bu ülkede artık yaşanmaz” gibi düşünceleriniz mi var, bunlar gibi ya da bunlara benzer düşünceler (olumlu ya da olumsuz, fark etmez) politikayla ilgilendiğinizi gösterir. Yukarıda sıraladığım konularda ya da benzer konularda düşüncelerinizi ifade etmek ise politika yapmak anlamını taşır. Yani herkes politikanın şu ya da bu şeklide içindedir ve politika yapmaktadır. Kısacası politika yaşamın direk içindedir.

Peki, ama buna rağmen insanların bu “politikayı sevmiyorum” ya da “politika ile ilgilenmiyorum” düşüncesi nereden gelmektedir?

Bu sorunun yanıtını öncelikle öyle söyleyenlerin politikayı sadece mecaz anlamıyla bilmelerinde aramak gerekir. Bu açıdan sistemin sistemi savunan partileri de bu düşünceyi destekler niteliktedir. Çünkü politikayı profesyonel olarak politik partiler yapmaktadırlar. Partilerin çoğunda ise her türlü sahtekârlık, yalan, dolan, çirkinlik ve çirkeflik diz boyu. (Bazılarına “dizboyu” sözcüğü de az.) Seçim öncesi atıp tutarak kolayca yalan söyleyenler, iktidara geldiklerinde sadece kendi ceplerini düşündüklerini bilenler biliyor. Sistemin büyük partileri halkın insanca yaşayabilmesi için gerekli ekonomik koşulları yaratabilmek bir yana, onlar; hâlihazırda var olan, mücadele ile kazanılmış, ekonomik, demokratik hak ve özgürlükleri budamaya çalışıyorlar. Bunu yaparlarken de yüzlerine maske takıyorlar ama arada bir maske düşünce de pislikleri ortaya çıkıyor. (Ve ortalığı kokutuyorlar.) Ve bütün bunlar onların “politikacı” kimliği ile olduğu için de insanların çoğu politikanın böyle bir “kirli bir şey” olduğunu düşünüyorlar.

Oysa kirli olan politikanın kendisi değildir. Kirli olan politikanın içerisinde sistemi savunmak uğruna her türlü sahtekârlığa başvurarak insanları aldatan düşünce akımları ve partileridir. O düşünce akımlarının temsilcilerine de “kirli politikacı” (yani politikacının kirli olanı) denilebilir. Bunun karşıtı da “temiz politikacı” olarak adlandırılabilir.

Konuyu toparlarsak, politika ile profesyonel olarak politik partiler; genel anlamda ise herkes ilgilenmektedir. Bu yüzden “politikayı sevmiyorum” ya da “politika ile ilgilenmiyorum” diyenler olsa olsa bu alandaki bilgi eksikliklerinin yanı sıra bu cümleleri kullanarak politika içindeki pisliklere, yani pis politikacılara tepkilerini dile getirmektedirler.

Oysa unutmayalım ki var olan politika, sistem içerisinde bizim kendi yaşamımızı da etkileyen en büyük faktördür. Bu yüzden zaman zaman yaşantımıza müdahale etmekte ve bizim yaşantımızı olumlu ya da olumsuz etkilemektedir. Bu şimdi böyledir, gelecekte de devam edecektir.

Öyleyse –bilinçli- insana düşen görev; politika ile direk ilgilenmek, sevgi toplumundan yana olanlar olarak önce doğru ya da yanlış olan her şeyle ilgili diğer insanlarla düşünce alışverişinde bulunmak, gerektiğinde örgütlenmektir. (Ya da varsa, doğru bildiği örgütlenmeye katılmak tabii ki.)

Çünkü sadece kendini düşünmek adına “politikayı sevmemek ve ilgilenmemek” aslında bencilliğe, dolayısı ile politika içindeki kirliliklere izin vermek anlamını taşıyor. “Temiz olabilmek” için kirliliğe karşı çıkmak gerekir. Uzak durmak ya da “istediklerini yapsınlar” diyerek ilgilenmemek, dolaylı olarak kirliliğe, kirlenmişliğe destek olmaktan başka nedir ki?

Ya var olanı kabulleneceksiniz ya da gelecek için yaratılmasını istediğiniz temiz bir sevgi toplumu için politikayla ilgilenerek, toplum adına yararlı bir şeyler yapmaya çalışacaksınız. Çünkü bencilliğin sonu sok ve var olan sistem içinde genellikle bencilliklerin sonu “para için her şey mubah” ya da “gemisini yürüten kaptan” anlayışları içinde yukarıda bahsettiğimiz “kirlenmiş politika”ya varıyor. Bunun tersi ise temiz toplum yaratma çabası içinde, toplumsal düşünce temelinde “temiz politika yapmaktan”dan geçiyor.

Bunu yapabilmek için ise; yaşamın bir öğrenme süreci olduğunun bilincinde sürekli okumak ve öğrenmek gerekiyor. Devamında da öğrendiklerimizi paylaşmak gerekiyor. Tartışmak, düşünce alışverişinde bulunmak gerekiyor. Bunu yaparken de başkalarını hemen yargılamadan, olabildiğince her türlü önyargıdan uzak durmaya çalışarak ve her türlü düşünceye saygı duyarak yapmamız gerekiyor.

Sadece ve sadece bu yolla topluma yararlı olabilir, olumlu toplumsal gelişmenin yolunu açabilir ve buna destek olabiliriz.

Günlük yaşamdaki uğraşılarımız, kendimizin dışarıya doğru bir çeşit aynası, yani nasıl bir insan olduğumuzun göstergesidir.

“Uğraştığımız işler” noktasında aklıma sevdiğim bir insanın bana anlattığı fıkra geliyor:

Padişahın canı sıkkın bir ferman çıkartıyor. Bir yarışma düzenleyerek ülkede hüneri olan herkesi saraya davet ediyor. Kazanan kırk altın alacak.
Hüneri olanlar hünerlerini gösteriyorlar. En son birisi çıkıyor padişahın karşısına.
“Sen ne yapabiliyorsun?” diye soruyor padişah.
“Ben dört metre uzaklıktan uzun bir iplik parçasını fırlatıp iğne deliğinden geçiriyorum” demiş hünerci.
Padişah hemen göstermesini emretmiş. Adam gerçekten dört metre uzaklıktan ipliği fırlattığı gibi iğne deliğinden geçirmiş.
Herkes nerdeyse küçük dilini yutmuş. Gerçekten de hüner büyükmüş. Padişah hemen adama sormuş:
“Sen bu hüneri nasıl öğrendin?”
“Padişahım” demiş adam “ben bu işi başarabilmek için tam kırk yıl çalıştım, gecemi gündüzüme kattım ama sonunda başardım.”
Padişah sadrazama dönmüş:
“Tamam, bu adam yarışmayı kazandı, buna kırk altın verin ama kırk tane de sopa atın!”
Adam da Padişahın çevresindekiler de şaşırmışlar. Sadrazam dayanamamış sormuş:
“Padişahım, kırk altını anladık da, bu kırk sopa niye?”
Padişah yanıtlamış:
“Kırk yıl hiç kimseye yararı olmayan bir işle uğraşmış diye...”

Turgay Usanmaz

Hiç yorum yok:

Yorum Gönder