Sevgili dostlarım yaşam koşum ne kadar tempolu ve hızlı olsa da, ara sıra durur ve derin bir nefes alırım. Bu nefes tempomu yavaşlatır. İşte bu sırada bakmadan hızla geçtiğim çevremin güzelliklerini görebildiğim gibi, yaptığım yanlışlıkları ve hataları da fark etmemi sağliyor.
Sende biraz yavaşlayıp derin bir nefes almaya ne dersin?
Hayat bir yap-boz gibidir.
Önemli olan doğru parçaları doğru yerlere yerleştirebilmektir.
En kötüsü de nedir biliyor musun?
Doğru yerini bulduğunuz parçayı kaybetmek.
Onun yerini hiçbir zaman dolduramazsınız!
Aranızdan "benden geçti artık” diye bir fısıltı duyar gibi oldum yoksa yanılıyor muyum?
“İleri yaşlarda başarı olanaksız değil.. Picasso, 90'ında hala nefis eserler veriyordu... Goethe 'Dr. Faustus' u 80'inden sonra kaleme aldı... Verdi, 'Otello' yu 73 yaşında, 'Falstaff'ı 80 yaşında bitirdi... Sofokles'in 'Kral Oedipus 'u 80 yaşın eseridir. Mikelanj, 80’li yaşlarında hâlâ yaratıyordu... İngiliz düşünürü Thomas Hobbes 90'ını geçtikten sonra bile yazdı...''
Elbet hepimiz bu isimler gibi olamayız... Ama ABD'li ünlü komedyen George Carlin'in şu aşağıdaki tavsiyelerinden yararlanabiliriz:
-Zorunlu olmayan sayıları çöpe atın: yaş, kilo, boy.
Doktorunuz düşünsün onları. Bunun için ücret alıyor sizden.
-Sadece neşeli arkadaşlarınız olsun. Suratsızlar sizi aşağı çeker.
-Öğrenmeyi sürdürün: Bilgisayar, el sanatları, bahçecilik, ne olursa.
-Küçük şeylerden zevk almaya bakın.
-Sık sık, uzun uzun, var gücünüzle gülün. Soluksuz kalıncaya kadar gülün.
-Gözyaşları olacaktır. Katlanın, yas tutun, başka yaşantılara geçin.
-Sevdiklerinizle doldurun evinizi, çevrenizi; aile, kedi, köpek, kuş, balık, yadigârlar, müzik, bitkiler, hobiler, ne olursa. Eviniz sığınağınızdır.
-Sağlığınızın kıymetini bilin. İyiyse üstüne titreyin. Bozuksa düzeltin.
Siz kendiniz düzeltemiyorsanız yardım sağlayın.
-Vicdan azabından uzak durun. Çarşı pazarda gezin, komşu illerde dış ülkelerde dolaşın, ama sakın suçluluk, pişmanlık duygusuna yönelmeyin.
-Sevdiğiniz insanlara onları sevdiğinizi söyleyin her fırsatta.
“Ve hiç unutmayın ki yaşaman gerçek tadı, aldığımız normal soluklarla değil, yaşayabildiğimiz soluk kesen anlarımızla ölçülür”
Eflatun'a iki soru sormuşlar;
Birincisi, insanoğlunun sizi en çok şaşırtan iki davranışı nedir?
Eflatun tek tek sıralamış;
Çocukluktan sıkılırlar ve büyümek için acele ederler.
Ne var ki çocukluklarını özlerler.
Para kazanmak için sağlıklarını yitirirler.
Ama sağlıklarını geri almak için de para öderler.
Yarınlarından endişe ederken bugünü unuturlar.
Sonuçta, ne bu günü, ne de yarını yaşarlar.
Hiç ölmeyecek gibi yaşarlar.
Ancak hiç yaşamamış gibi ölürler.
Sıra gelmiş ikinci soruya;
"Peki sen ne öneriyorsun?"
Bilge yine sıralamış,
Kimseye kendinizi "sevdirmeye" kalkmayın!
Yapılması gereken tek şey, sadece kendinizi "sevilmeye" bırakmaktır.
Önemli olan;
hayatta,"en çok şey'e sahip olmak" değil, "en az şey"e ihtiyaç duymaktır.
Bu yazılanları bildiğini biliyorum… Evet, zaten nefes almayı da biliyorsun. Peki ama o zaman neden zaman zaman nefes almayı unutuyorsun?
Hintli bir adam suda bata çıka ilerlemeye çalışan bir akrep görür.
Onu kurtarmaya karar verir ve parmağını uzatır ama akrep onu sokar.
Hintli tekrar akrebi sudan kurtarmaya çalışır ama akrep onu tekrar sokar.
Yakınlardaki başka birisi ona, onu sürekli sokmaya çalışan akrebi kurtarmaya çalışmaktan vazgeçmesini söyler.
Ama Hintli adam şöyle der:
“Sokmak akrebin doğasında vardır. Benim doğamda ise sevmek var.
Neden sokmak akrebin doğasında var diye kendi doğamda olan sevmekten vazgeçeyim?"
Ne olur sevmekten vazgeçmeyin, iyiliğinizden vazgeçmeyin; etrafınızdaki akrepler sizi soksalar da...
Sevgilerimle…
Hiç yorum yok:
Yorum Gönder