3 Ağustos 2012 Cuma

Hiç düşündün mü?



Hiç düşündün mü sence insan nasıl bir varlıktır? Bugün insana doğru bir yolculuk yapacağız bu yolculuk sırasında kah labirentlerde kaybolacağız, kah dik yokuşlardan aşağı amansızca düşeceğiz. Yalnız kısa süreliğine de olsa daha önce insan hakkındaki edindiğin önyargıları bir kenara bırakarak başlayalım mı? Öncelikle insana benzeyen bir bitkiden söz etmekle başlamak istiyorum.

Lotus yaprağının ortasında, titrek bir çiğ damlası gibi sabah güneşi parıldar. Lotus çiçeği sadece vardır… Var olmanın gücüdür. Var olabilmek için güçlüdür.

Işık ve oksijenin olmadığı, bir bitkinin asla yetişemeyeceği düşünülen bir ortamda, bataklığın içinde filizlenmeye başlayarak suyun yüzüne doğru yol alır.

Işık, su ve havayla, dünyanın kaynağı bu üç elementle, ölümüne mücadele eder. Yaşamak için, yaşayabilmek için. Tüm amacı, yaşayabilmesi için gerekli olan ışığa kavuşmaktır. Suyun zifiri karanlığında kendiliğinden köklenir; ışığın son huzmesinde olgunlaşır. En sonunda koyu katran sudan başını çıkararak havaya ulaşır.

Suyun yüzüne vardığında artık büyümesi sonlanmıştır. Bundan sonra, dikenli bir dokusu olan yuvarlak tomurcuklar doğurmaya başlar. Bu tomurcuklar birkaç saat gibi kısa bir sürede, yeterli su ve besinle boyu neredeyse bir metreye varan, çapları üç metreye ulaşan dev yapraklara dönüşürler. Lotus, çok nazik görünümlü bir çiçektir. Hatta bütün kaynaklarda “gerçek nazik çiçekler” olanak anılırlar. Fakat aynı zamanda çok sağlam karakterli bir çiçektir. Bu büyük yaprakları bile üzerinde taşıyabilecek kadar güçlüdür.

Lotus çiçekleri bunca çamur içinde büyümelerine rağmen, saf ve kirlenmeden açarlar. Her zaman da temiz kalırlar. Çünkü bitki, yapraklarına gelen en küçük toz zerresini bile orada tutmaz. Bu pisliklerin kendisine zarar vereceğini bilir. Silkinir ve onlardan kurtulur. Hemen ardından, yaprağa düşen yağmur damlalarını, tozlarını süpürmek amacıyla kullanır.

Lotus tüm doğu kaynaklarında gerçek bir efsanedir. Hindistan’da, eski Mısır’da. Hatta Antik Yunan, Roma’da. Lotus çiçeğinin tüm bu kültürlerde, güneşi, doğumu ve aydınlanmayı simgelendiğine inanılır. Lotus insanoğlunun durmak bilmeyen MÜCADELESİYLE DE özdeşleştirilir. O, yaşamın devamının, yaşama kararlığının sembolüdür. Her türlü zorluğa rağmen ayakta kalınabileceğinin ifadesidir. Aynı zamanda bir canlının, mücadele ne kadar çetin olursa olsun, temiz olarak ayakta kalınabileceğini anlatır. Lotus çiçeğinin ortasında “berrak öz”, değerleri olan insanların doğasına benzetilir. Lotus tohumları, bir insanın iç dünyası gibi sınırsız ve derindir.

Lotus çiçeği bütünüyle bir karakterdir. İnsanın karakterinin sembolizasyonudur. Yaşamaya henüz başlamış küçük bir tohum, ne suyun bir bitiş noktasının olduğundan, ne güneşten, ne de oksijenden, ne de ışıktan haberdardır. Sadece yaşaması gerektiğini bilir. Bilmesi gereken şeyde budur zaten. Bu, içindeki güçtür. O güç, Lotus çiçeğini tüm yaşam süreci boyunca ayakta tutacak bir karakterdir. Önemli olan bu karakterin farkında olmaktır.

İnsanın tanımlanabilmesi mümkün müdür? Hangi bakış açısıyla onu anlamamız mümkün olabilir? İnsan varoluşu, doğası hakkında neler söyleyebiliriz? İnsan değişebilir mi? Öyleyse ne kadar değişebilir. İnsan karakterinin oluşumunda çevrenin ya da kalıtsal ağırlığı nedir. İdeal bir yaşamın yolu var mıdır? Bunun ne kadarı insanın kendisiyle, ne kadarı diğerleriyle ilgilidir. İnsan kaç farklı bir bakıştan ya da modelden tanımlanabilir. Pek çok farklı bilimde bu sorulara kendi bakış açılarından yanıt arıyor.

Örneğin psikoloji disiplini, insanların temel güdülerini, bilişini, bilinçaltını ya da temel tutumlarını inceleme eğiliminde olmuştur. Biyolojik bilimler için insan tamamen maddesel bir oluşumdur. Karbondan teşkil ve fizikokimyasal bir sistemdir. Maddesel boyutu her ne kadar en ince noktasına kadar incelense de, insanın manevi boyutunun bedenle etkileşimi biyolojik disiplini için hep sorun olmuştur. Sosyolojik disiplinler ise psikolojinin aksine insanı bir birey olarak incelemektense, onu toplumun içinde görmek eğiliminde olmuştur. İnsan kültürünün ve topluluklarının içinde indirgemeci ( karmaşık öğeleri basit öğelere indirme) bir yaklaşımla ele almıştır.

Ekonomik bilimleri için insan, salt ekonomik bir varlıktır. İnsan için üretim ve tüketim ilişkilerinden bahsedilebilir. Felsefi bilimler için insan çoğunlukla akıl ve mantık odaklı olmuştur. İnsanın duyguları söz konusu olduğunda, bunlar çoğunlukla mantıkla özdeşleştirilmiştir. Tarih insanı farklı bir pencereden, estetik ise bir başka bakış açısıyla görmüştür. Ahlak ise insanı bir değerler silsilesi ya da vicdan kavramları etrafında değerlendirmiştir. Diğer tüm bilimleri düşünürsek daha fazlası da var elbette.

Bu kadar disiplin, bu kadar farklı bakış açısı… İnsan tek bir bilimin bakışı tarafından anlaşılamayacak kadar karmaşık bir sistem. Çok boyutlu ve değişken aynı zamanda. Burada biyolojik, rasyonel, sosyolojik, tarihi, kültürel, manevi ya da ahlaki boyutları olan bir varoluştan bahsediyorum. İnsana bir bütün olarak bakmak, onun bütünlüğüne saygı duymak, gerektiğine inanıyorum.

Yolculuğun sonuna geldik istersen tekrar eski bildiklerini yüklenip yolculuğuna kaldığın yerden devam edebilirsin.

Sє√qiLєrim'Lє

Hiç yorum yok:

Yorum Gönder