24 Temmuz 2012 Salı

Hiç düşündünüz mü?


Hiç düşündünüz mü? Belki de hayat olması gerektiği gibi değil olduğu gibidir. Onu değiştiren ise onu nasıl yaşadığınızdır.

Kel kartal olarak bilinen tür, tüm kuşlar arasında en uzun yaşayanlardandır. Hayatları boyunca tek eşli yaşarlar. Yüksekten saatte 75 mil gibi inanılmaz bir hızla dalışa geçebilirler. Kusursuz bir görme yetenekleri vardır. Gerçekliği sorgulanabilir olsa da, haklarında anlatılan bir efsaneyse, kusursuz bir değişim hikâyesini örnekler. Yetmiş yıla kadar yaşayan kel kartallar olduğu söylenir.

Kartalların bu yaşa ulaşmak için, 35 yaşındayken çok ciddi ve zor bir karar vermek zorunda olduğu anlatılır. Kartalın yaşı 35’e vardığında pençeleri sertleşmekte, esnekliğini yitirmekte ve bu nedenle de beslenmesini sağladığı avlarını kavrayıp tutamaz duruma gelmektedir. Gagası ise uzamakta ve göğsüne doğru kıvrılmaktadır. Kanatları yaşlanırken ağırlaşmakta; tüyleri ise kartlaşmakta ve kalınlaşmaktadır. Bu durum kartalın uçmasını iyice zorlaştırmıştır.

Dolayısıyla burada kartal bir seçim yapmak durumundadır: ya ölümü seçecektir, ya da
Yeniden doğuşun acılı ve zorlu sürecini göğüsleyecektir.

Bu, yüz elli gün sürecek olan bir yeniden doğuş sürecidir. Bu yönde karar verirse kartal bir dağın tepesine uçar. Orada bir kayada, artık uçmasına gerek olmayan bir yerde, yuvasında kalır. Bu uygun yeri bulduktan sonra kartal gagasını sert bir şekilde kayaya vurmaya başlar. En sonunda, kartalın gagası yerinden söker çıkartır. Yeni pençeleri çıkınca kartal, bu kez eski kartlaşmış tüylerini yolmaya başlar. Beş ay sonra kartal, kendini yirmi yıl veya daha uzun süreli bir yaşam yaratmıştır. Bu kartal için yeniden doğuştur. Artık sıra mucizevî bir hayat temsili olan yeniden doğuş uçuşunu yapmaktadır. Mucizevî dönüşümünü kutlamak için.

Değişmeyen şey ölür!

Sadece kartallar değil; insanlar, doğa, değerler, aslında her şey belirli zamanlarda bir yeniden doğuş süreci yaşamak zorunda kalır. Mevsimler bize bu dersi her yıl tekrar öğretir. DEĞİŞİM, her insanın yaşamının bir döneminde yaşamak zorunda olduğu kaçınılmaz bir olgudur. İnsanlar nefes aldıkları ilk andan itibaren, zekâlarını ve duygularını da bedeniyle birlikte geliştirir ve beden istemese de zekâ ve ruh değişimi arzular. Felsefesini mutlak değişim üzerine kuran Herakleitos değişmeyen tek şeyin değişim olduğu yaklaşımını “ Aynı nehirde iki kez yıkanılmaz,” sözüyle anlatmaktadır. Herakleitos’a göre hayatta her şey değişme halindedir. Hayat değişiktir: değişiklerin arifesidir. Eğer alışkanlıklarımız, değerlerimiz, zihinsel pratiklerimiz, fiziksel görüntümüz, geleneklerimiz ve anılarımız…
Hemen her şey değişime gebedir. Değişim sürecinde, eskiden olduğunuz şeyin en azından bir kısmını unutmak zorundayızdır. Yani gelecek olanı da hiçbir zaman bilemeyiz.

Değişim mevcut durumdan farklılaşmaktır; güç ve tazelenmek demektir. Gücü, yenilenmeyi, tazelenmeyi, yeniden doğmayı beraberinde getirir. Duygusal ve ruhsal olarak da değişiriz. Neticede, insanın sadece bedeni, buna bağlı zihni değil; aynı zamanda çevresi de sürekli, değişiyor. Değişim aynı zamanda şeffaf olandır. Değişen insan bile çoğu zaman bunun fark etmez. Bu noktada bilincin asli eylemi olan farkındalığın öneminden bahsetmek gerekir. İnsan farkındalık halinde değişimin gerekliliğinden haberdardır. Bu sayede başka bir şeye, nesneye, düşünceye ya da arzuya odaklanır. Bilinç bunu fark ettiği an farkındalık olur. Farkındalık nesneyi fark ettiği anda, bilinç oluşur. Bilincin derinleşmesi de bilincin değişimi olarak tanımlanır.

Değişimle birlikte, olayları, insanları ve hayatı farklı algılayan ve farklı yorumlayan insan, aynı zamanda öğrenme sürecine dair bir farkındalık yaratır. Bir şeyler istemenin gerekliliğini daha çocukluğumuzda bize öğreten hayat, istemenin insanın kendinden bir şeyler vermesi, bir bedel ödemesi anlamına geldiğini söyler. Bir bebeğin emziğini istemesi için ağlaması gerektiğini, değişimin olması için de insanın istemesi gerektiğini anlatır.

Değişim ve gelişimin iki farklı kavram olduğu unutulmamalıdır.

Değişim kendisi tarafsız bir kavram olmasına rağmen, değişimin yönü olumlu ya da olumsuz olabilir. Unutulmaması gerekir ki, insan doğuştan esnektir ve kusursuz değildir. Ancak bunun yanında, sürekli isteyendir. Toplumsal sistemde bunun itici gücüdür. Bu itici güç, insanı mükemmelliğe ulaştırma iddiasındadır. En azından bireye bir iddia yükler. Değişim bu sistematik unsunlarla da desteklenir. Değişime ve gelişime duyduğu istek bir duyguymuş gibi zihne ve ruhuna yerleştirildi. Burada kişisel değişim büyük bir itici güç olduğu saptanmalıdır. Ardında yatan güç istektir. Bu isteğin hırslardan ari olup kişiyi olumlu olana yöneltmesi, değişimi de olumlu yöne çevirir. Buna ilişkin Marlo Morgan’ın “ Bir Çift Yürek” adlı kitabında Aborjinlere doğum günü partilerine ayırdığı bir bölüm vardır:

Gerçek insanlar olarak tanımladığı bu yerli kabilenin insanlarına onlara pastayı, şarkıları, armağanları ve her yıl bir adet artan mumları anlatır. Onlar bunu saçma bulur ve şöyle der:
- Bizler için kutlama özel bir durum gerektirir. O geldiğinde yas tutulacak ölüme bir adım daha yaklaşmanın nesi özel anlamadık… Üstelik bu durum için bir çaba gösterilmez ki, bu kendiliğinden olur.

- Peki, der yazar. Siz neyi kutlarsınız?

- Daha iyi olmayı! Bizler eğer geçen yıla göre daha iyi, daha bilge olmuşsak bunu kutlarız. Bu an da her yıl sabitleşmiş bir gün olamaz. Bunu ancak sen kendin bilebilirsin ve kutlama partisinin ne zaman yapılabileceğini ancak sen söylersin.

Yaşamımızda görmek istediğiniz değişimin başlığı ilk önce siz olmalısınız…

Değişim, insan doğasının bir parçası ve doğaya kimse karşı koyamadı bugüne kadar. İnsanın hayat ırmağının akış yönünü değiştiremez. Aynı ırmakta iki kere yıkanmaktan bilinmez diye korkmanın bir anlamı da yok. Ceoelho’nun Simyacı’da söylediği gibi “ Tanrı geleceği pek ender açıklar ve bunu bir tek gerçek için yapar… Değişmek üzerine yazılmış bir gelecek söz konusu olduğu zaman… Kim ve ne olursa olsun, yeryüzünde her insan, her zaman dünya tarihinde başrol oynar… Ve doğal olarak bilmez bunu… En önemlisi de, en karanlık an şafak sökmeden önceki andır… “
Bu da değişimin güzel yüzüdür. Bu nedenle, yaşadığınız hayatı değiştirmeye başlamalı, ‘olumlu bir dönüşe hazır mıyım?’ sorusu hep buralarda bir yerlerde dolaşmalı. Her daim yenilenmek mümkün. Her nefeste dönüşmek mümkün. Sadece zihnin emir vermesi yeterlidir.

İçinde yaşadığınız durumdan memnun değilseniz, değişimin baştan çıkarıcılığı tüm çıplaklığıyla size bekliyor. Daha ne duruyorsunuz, değişim orada ve sizi bekliyor. Size söylemediler mi bekletmek ayıptır diye…

Sevgilerimle…

Hiç yorum yok:

Yorum Gönder