23 Mayıs 2012 Çarşamba

Farklı Bakış Açısı


Bugün farklı bir bakış açısıyla sizlere merhaba demek istiyorum. Zaman zaman mevsim değişikliklerinde gardolabımızda temizlik yaparız ya. İşte bu davranış biçimini yaşantımıza da uygulamak gerekiyor. Böyle yaptığımızda kendimizi rahatlamış, güçlü ve enerjik hissederiz. Bu duruma olgunlaşma diyoruz.

Artık eskisi gibi beni yoran ilişkiler, yeni tanışmalar, yeni yüzler aramıyorum. Eski dostlukların özetini çıkarmaya başladım.

İlişkilerde tasarrufa gidiyorum her şeyde olduğu gibi ve gereksiz insanları hayatımdan atmak istiyorum. Yapmacık inanmadan konuşmak istemiyorum artık. Beni anlamayanlarla konuşmak cümle kirliliği yaratıyor ve hak edenlere saklıyorum enerjimi. İstediğime söyleme hakkına sahibim. Eleştirme hakkını oluşturan yaşanmışlık ve yeterli yaş faktörü artık bende de var.

“ Ben demiştim”, “Ben bilirim”, “ Ben zaten anlamıştım” sendromunda olanlarla arkadaşlıkları bir kez daha sorguluyorum. İnsan ilişkileri sadeleştirmeye başlayınca sıra iyi ve kötü dostları ayıklamaya geliyor. Kötü gün dostlarını belirliyor ve onlara daha çok önem veriyorsun.

İyi gün dostu bulmak ne kadar kolaysa, kötü gün dostu bulmak bir o kadar zor. Biliyorum, dostlar ihtiyaç olduğunda göçmen gibi sıcağa uçuyor ve sadece seninle birlikte sürüden ayrı düşenler kalıyor.

Zamanın ne kadar kıymetli olduğunu öğreniyorsun buralara kadar gelirken. Uzun düz otobanlardan olduğu gibi, kestirme, bozuk yollardan ulaşabilirsin hedeflerine.

Kestirmeleri de öğrendim gide gele, boş geçen her saniye değerli artık. Daha yapılacak çok şey var ama kendimi çok yormaktan, çok yıpratmaktan yana değilim.

Gerektiğinde "hayır" demeyi öğrendim ve bu kelime başta karşındakine kırıcı gelse de senin için hayat kurtarıcı olabiliyor. Sevgiye önem vermek gerektiğini, zamanı geldiğinde elinde sadece sevginin kalacağını biliyorum.

Sevgi paylaştıkça oluşuyor. Olgunlaşıyor. Aileme ve tanıdığım dostlarıma daha önce göstermediğim sevgi, anlayış ve ilgiyi daha fazla gösteriyorum. Biliyorsun ki gidenlerin ardında sadece iyilikler kalıyor, ne kadar sevgi dolu olduğu hatırlanıp anılıyor.

Bana çok genç olduklarını hatırlatırcasına nedense tecrübelerimi, fikirlerimi sormaya başladılar. Vereceğim yanıtlar belki çok anlamsız geliyor ama yinede dinliyorlar. Ama ben biliyorum ki yaşamadan hiçbir şey öğrenilmiyor.

Yaşamışlığın oluşturduğu bir alçak gönüllülükle gülüyorum sadece. Artık daha temiz ve şık giyinmeye çalışıyorum. Senelerle birikmiş dolaplar dolusu kıyafetler var ve bunları kendimle paylaşmalıyım. İnsan önce kendine güzel görünmeli. Kendi zevkime göre giyinmek istiyorum.

Ayıp, günah ya da ne derler korkuları çoktan geride kaldı. Dostlarımla, yemek yemek hoşuma gidiyor. Ev işleri ve mutfak eskiden bir zulüm iken şimdi zevk aldığım mekânlar arasına girdi. Farklı lezzetler denemek güzel ve kendi lezzetimi kendimle yaratabileceğim belli bir damak zevkim ve kültürüm oluştu.

Sezen’in şarkısındaki gibi anneni daha sık düşünüyorsun ve hatta anlıyorsun. İşte bu yeni alışmaya başlanan ve giderek hoşa giden yeni duruma “OLGUNLUK” deniyor. Yaşanmışlığın görmüşlüğün, geride kalmış üflenmiş doğum günü mumlarının bir sonucu kendiliğinden ortaya çıkıyor, hayatın bir dönemecinde bu olgunluk...

Herkese göre, ne kadar dolu yaşadığına göre değişiyor bu “olgunluk” Ne zaman olgunluk çağına gelmek, inanın bana hayattaki düşüşler, zor alınan virajlar bu zamanı hızlandırıyor. Kendi dünyanın küçüklüğünü keşfetmek ve buna rağmen kendinin kıymetini bilmek çok işe yarıyor..

Bir gün hepinizin bu huzurlu olgunluğunu bulmasını diliyorum...


_ڪے£vgil£riml£

Hiç yorum yok:

Yorum Gönder