Rejisör bir filmde rol almak isteyen genç kıza; ‘Eğer iki kelimeyi istediğim gibi söyleyebilirsen, sana rol verebilirim’ demiş, genç kız da; ‘Tabii söylerim. Nedir bu iki kelime?’ diye sormuştu. Rejisör: ‘Sadece üç kere bana; ‘Gel buraya!’ diyeceksin.’ Demiş, genç kız, bundan daha kolay ne var diye düşünürken, rejisör konuşmaya devam etmişti.

‘Birincisinde sevgilinle bir münakaşa ettikten sonra o...
na artık ayrılman gerektiğini söylüyorsun o başı eğik kapıya doğru giderken, ceketinin cebinde tabanca olduğunu fark ediyorsun. Hayatına son vereceğini seziyor, birdenbire onun senin için her şey olduğunu anlıyor ve büyük bir pişmanlıkla:
-‘Gel buraya!’ diyorsun.

İkinci olarak, kendini küçük bir çocuğun annesi yerine koyacaksın. Çocuk dört yaşındadır. Sen ona bayramlık elbiselerini giydirmiş, balkonda oturmasını hiçbir yere gitmemesini sıkı sıkıya tembih etmişsin. Sana itaat etmiyor ve sokağa fırlıyor. Tam o sırada köşede bir kamyon beliriyor ve çocuk bir anda yere düşüp çamurlara bulanıyor. Allah’tan ezilmiyor. Sen dehşet içindesin. Bir yandan Allah’a şükrederken, diğer yandan sana itaat etmediği için çocuğa son derece kızgınsın. İşte bu duygularla ona:
-‘Gel buraya!’ diyorsun.

Son olarak da bir tacirin karısısın. Kocan iflas etmiş. Evin içinde alacaklılar kocanı linç etmek için bekliyor. Fakat kocan, onuruna dokunan bu durum karşısında kalbine sıktığı bir kurşunla can veriyor. Sen de sokak kapısını açıp, dışarıdaki kalabalığın elebaşısına:
-‘Gel buraya!’ diyorsun.

Sevgili Dost,
Kızın bu sözler üzerine filmde rol almak istemekten vazgeçip geçmediğini bilemiyoruz. Bildiğimiz, sesin tonunu kelimelere hayat verdiği ya da öldürdüğüdür.

Sevgili Dost

Gel buraya