1 Ağustos 2012 Çarşamba

Sizce

 
 
 

Sizce olgun bir zihne sahip olmak ne demek?

Bildiğini zannetmek olgunlaşmamış olmaktır. Bilgiden hükümden yola çıkarak iş görmek hamallıktır. Bilgisizlikten, hükümsüzlükten yola çıkarak iş görmek olgunluktur.

Olgunluk kendi bilincine derin güvendir; olgunlaşmamışlık kendi bilincine güvensizliktir. Bilincine güvenmediğinde bilgine güvenirsin ama bilgi bir ikamedir (yerine geçme) ve bu konuda çok zayıf bir ikamedir.

Bunu anlamaya çalış, yaşıyorsun, bir sürü şey deneyimledin; okudun, dinledin, düşündün. Şimdi bu sonuçların hepsi orada. Belli bir durum oluştuğunda, iki şekilde hareket edilir. Bütün birikmiş geçmiş yoluyla, ona göre iş görebilirsin. O zaman ne yaparsan yap yanıt yanıt değil tepki olacaktır. Tepkisel olmak olgunlaşmamış olmaktır.

Hemen şimdi, şu anda burada, bilincin yoluyla, farkındalığın yoluyla, bildiğin bir şeyi kenara koyarak iş görebilirsen, bu masumiyet yoluyla iş görmektir- ve bu olgunluktur.

Zihin öğrenmeye hazır olmadığında olgunlaşmamıştır. Birinden bir şey öğrenmeye ihtiyacın varsa, ego büyük tatmin duyar; ego zaten bildiğini hissettiğinde kendini çok gelişmiş hisseder. Şimdi sorun hayatın sürekli değişmesidir, asla aynı değildir- akmaya devam eder, bir akıştır- ve insanların bilgileri daima aynıdır. Bilgi yaşamla birlikte gelişmiyor, geçmişle bir yere takılı kaldı. Bilgi yoluyla tepki verdiğin her seferinde, ana fikri kaçıracaksın, çünkü tam olarak yapılması gereken doğru şey olmayacak. Hayat değişti, ama bilgi aynı kaldı ve insanlar bu bilgiye dayanarak hareket ederler.
Bu da bugüne dünkü bilgiyle bakılıyor demektir. Bu durumda hiçbir zaman canlı olunmayacak demektir. Bir kişi ne kadar bilgi yoluyla iş görürse o kadar olgunlaşmamış demektir.

Şimdi bir paradoks: Masum her çocuk olgundur. Olgunluğun yaşla ilgisi yok, çünkü deneyimle hiç ilgisi yok. Olgunluğun cevap verme yeteneğiyle, bakirlikle, masumiyetle ilgisi var. Dolayısıyla olgun kelimesi kullanıldığında daha deneyimli olunduğu anlamı çıkmamalı.

Küçük bir çocuğu izle: Hiç bir şey bilmeden, hiçbir tecrübesi olmadan, burada ve şimdi bir faaliyet gösterir. Bu nedenle çocuklar yaşlılardan daha fazla öğrenebilir. Psikologlar, öğrenmeye zorlanmadığı, kendini kontrol altında tutmaya zorlanmadığı takdirde bir çocuğun herhangi bir dili üç ayda öğrenebileceğini söylüyor. Yalnızca dili bilen insanlarla kendi başına bırakıldığında üç ayda kavrayacak. Fakat eğer onu öğrenmeye zorlarsan, yaklaşık üç yılı bulacak – çünkü ne kadar zorlanırsa o kadar öğrendiği şey üzerinden, dünkü bilgi üzerinden iş görmeye başlar. Kendi başına bırakıldığında özgürce, doğal hareket eder; öğrenme kolayca kendiliğinden gelir.

Çocuk sekiz yaşına geldiğinde, bütün yaşamı boyunca öğreneceğinin neredeyse yüzde yetmişini öğrenmiştir. Seksen yıl yaşayabilir ama sekiz yaşına geldiğinde yüzde yetmiş öğrenmiştir – daha öğreneceği sadece yüzde otuz ve öğrenme kapasitesi her gün giderek azalacak. Ne kadar çok bilirse o kadar az öğrenir. İnsanlar olgunluk kelimesini kullandıklarında, daha fazla bilgiyi kastediyorlar; olgunluk aslında öğrenme kapasitesidir –bilmeyi değil öğrenmeyi. İkisi tamamen farklıdır ve taban tabana zıt şeylerdir.

Bilgi ölü bir şeydir, öğrenme kapasitesi canlı bir süreçtir. İnsanlar basitçe öğrenmeye yatkındırlar, sadece açık ve almaya hazırdırlar. Öğrenme alıcılıktır. Bilgi insanı daha az alıcı yapar, çünkü zaten kişi bildiğini düşünmeye devam eder. Öğrenecek ne var? Zaten kişi biliyorsa, çok şey kaçırır, hiçbir şey bilmediği zaman hiçbir şey atlamaz.

İleri yaşında Sokrates, “Şu anda hiçbir şey bilmiyorum” der. Bu, olgunluktu. En sonunda, “ Hiçbir şey bilmiyorum” der.

Yaşam uçsuz bucaksızdır. Bu minicik zihin nasıl bilebilir? En fazla anlık görüntüler yeter; onlar bile çok fazladır. Varoluş olağanüstü büyük ve sınırsız, başlangıçsız ve sonsuzdur-bu küçük bilinç damlası onu nasıl bilebilir? Birkaç anlık görüntü gelse, birkaç kapı açılsa, varoluşla bağlantı kurduğun birkaç dakika olsa bile, o da yeterlidir. Fakat o anlar bilgiye dönüştürülemez. Zihin bunu yapmaya meyillidir. O zaman gitgide hamlaşır.

Yani birinci mesele öğrenmeye yatkın olmanın gerektiği ve öğrenme kapasitesinin asla bilgiyle yüklenmemesinin, asla tozla kaplanmamasının gerektiğidir. Yansıtmayı sürdürebilmesi için öğrenme aynasının temiz ve yeni kalması gerekir.

Zihin iki şekilde işleyebilir. Bir fotoğraf makinesi gibi çalışabilir: Bir kez çekim bittiğinde, film derhal bilgi sahibi olur ve öğrenme kapasitesine kaydeder. Bir kez çekilmiştir ve şimdiden bilir. Artık işe yaramaz, artık daha fazla öğrenemez. Tekrar tekrar çekim yapıldığında, giderek daha karışık bir hale gelecektir. Bu nedenle çok şey bilen insanlar öğrenmekten korkar, çünkü kafaları karışacaktır. Bu insanlar daha önceden çekim yapılmış filmlerdir.

Başka bir öğrenme biçimi; ayna gibi öğrenmek. Aynayı bin kere kullanmak bir şeyi değiştirmez: Aynanın önüne geçildiğinde yansıma görülür. Kişi hareket ettiğinde yansımada hareket eder. Ayna asla biriktirmez. Fotoğraf makinesi filmi ise biriktirir; cimridir, sıkı tutar, yapışır. Fakat ayna sadece yansıtır: Karşısına geçtiğin anda, içindesindir; hareket ettiğinde hareket ettirilirsin.

Olgun kalmanın yolu budur. Her çocuk olgun doğar ve neredeyse bütün insanlar olgunlaşmamış ölür. Bu size çok çelişkili gelecek ama gerçek bu. Masumiyetini koruduğunda, olgunluğunu da korunmuş olur.

Şimdi gelelim ikinci şeye, olgunlaşmamış zihin daima önemsiz şeylerle ilgilenir. Olgunlaşmamış zihin daima nesnelere ilgi duyar.: para, ev, araba, güç, saygınlık- hepsi ıvır zıvır, hepsi saçmalık. Olgun zihin yalnızca varoluşla, varlığa, yaşamanın kendisine ilgi duyar. Dolayısıyla olgunlaşmamış bir zihin dendiğinde, hala insanlarla değil nesnelerle ilgilenmesi, hala içeriyle değil dışarıyla ilgilendiğini, hala öznellikle değil, görüntülerle ilgilendiğini, hala sınırsız olanla değil, sınırlı olanla ilgilendiği kastedilir.

Sadece zihnini izle, gittiği yerleri, fantezilerini. Şimdi bir soru; yolda değerli bir elmas bulursan ve elmasın hemen yanı başında da bir gül açmışsa, hangisiyle ilgilenirsin, gülle mi yoksa elmasla mı? Elmasa ilgi gösterirsen gülü göremeyeceksin. Açıkça gülü gözden kaçırırsın: “Değersiz.” Elmas gözlerini kör edecek. Bütün zihin elmasa odaklı olacak ve daha canlı olan başka bir elması kaçıracaksın-gülü

Uzak doğuda bir efsane vardır; güllerin sıradan çiçek olmadığını, elmastan yapıldığı söylenir. Eğer burada güllerin, tam olarak bu yeryüzü üzerinde – cennette değil, burada, şimdi-elmastan yapıldıklarını görebiliyorsan, uzağa gitmeye ne gerek var. Bir gülü nasıl göreceğini bilmeye ne gerek var? Bir gülü gördüğünde elmasın varlığı o kişiyi ilgilendirmez.

Adamın biri heyecanla içeri giriyor; “Bir arkadaşım merdivenlerin başında gezinirken tepetaklak aşağı düşmüş başını çarpmış ve ölmüş” dedi. İçeridekiler heyecanla “ ölmüş mü?” diyorlar. Adam “ölmüş” diye tekrar ediyor ve üzerine basa basa, “ve gözlüğünü de kırmış!”

Olgunlaşmamış zihin yaşam ve ölüm ve sevgiden çok gözlükle ilgilidir; daha çok nesnelerle, evlerle, arabalarla ilgilidir. Eğer birine olgunlaşmamış bir zihne sahip denildiğinde, hala değersiz, gereksiz olanlarla ilgilendiği kastediliyordur. Nesneler en fazla kullanılabilir, yaşamın süsü olabilir, ama yaşamın yerini alamaz, yaşamın yerini dolduramaz, yaşamın kendisi olamaz. Sizde yaşamanızda sefil hayatlar süren ez an birkaç zengin insan duymuşunuzdur.

Sana da söylüyorum nesnelerle çok fazla ilgiliysen, olgunlaşmamışsındır, hayatın nesnelerden değil bilinçten, varlıktan ibaret olduğunu öğrenememişsindir. Nesneler kullanmak içindir. Gereklidir ama onlara göre yaşamaya başlama. İnsan sadece ekmekle yaşayamaz; bir kez sadece parayla, yalnız nesnelerle yaşadığında, çoktan ölmüşsün demektir.

Üçüncü şey: Olgunluk daima doğaldır; planlanmaz, tekrarlar yapmaz. İnsanlar önemli kararlar alacağı zamanlar, günlerce düşünür, planlar, ama olaylar hiçbir zaman plan istenildiği gibi gelişmez. Hayat sürekli bir şeydir: Ya derhal harekete geçersin, ya da kaçırırsın.

Bir örnek verirsek susadıysan, susadığını unutur musun? Bir nehir kıyısına geldiğinde susuzluğun daha yakıcı bir hale gelecektir, çünkü suyun aktığını gördüğün ve çağıltısını duyduğun anda bastırdığın her şey derhal fokurdayacak, karşılık verecek. Bütün varlığın, “Susadım!” diyecek. Susamışsan, unutmazsın. Kendini su içmeye planladıysan boşuna bir çaba içerisine girmişsindir. Susamışsan, susamışsındır. Susadıysan nehre vardığında bunu zaten unutmayacaksın.

Mark Twain karısıyla birlikte az önce güzel bir konuşma yaptığı konferans salonundan evine dönüyormuş. Karısı orada değildi, yalnızca onu almak için gelmişti.
Yolda karısı, “ Konuşma nasıldı?” diye sormuş.
“Hangisi?” demiş Mark Twain. “Hazırladığım mı, orada konuştuğum mu, yoksa şimdi keşke yapsaydım diye düşündüğüm konuşma mı? Hangisi !!!!!”

Hazırlanırsan böyle olur. Bilinçli, uyanık, farkında ol ve doğanlığınla hareket et. Yalnız başkaları şaşırmayacak sen kendinde şaşıracaksın. Şaşırma kapasitesini koruyan bir zihin olgundur.

Son ve en temel şey; Bir kişiye olgunlaşmamış bir zihninin olduğu söylendiğinde, temelde bir zihne sahip olduğu söylenir, aslında zihin olgunlaşmamıştır. Ancak zihinsizlik olgunluktur.

Olgunluğun zihinle bir ilgisi yoktur. Çünkü zihin bildiğin her şey demektir. Zihin deneyimler demektir; zihin geçmiş, tekrarlar, hazırlıklar, birikim, bütün ıvır zıvır, ölü geçmişin bütün yığıntısıdır.

“ Olgun ol” dendiğinde, zihinsiz olma kastediliyordur. Hazırlıksız hareket edilirse, zihinsizlikten hareket edilir. Uyanık ve hazırlıksız kalmayı becerebiliyorsan, yaşama ve kendine şaşırıyorsan, yavaş yavaş en içteki yaşamla, yaşamın özüyle ilgilenir hale geleceksin. Bir insanı gördüğünde sadece beden görmeyeceksin; bakışın delici olacak, bakışın röntgen gibi olacak. O insanı, oradaki bilinci, öteki insanın içsel ışığını yakalayacak. Beden yalnızca bir ikametgâhtır; şahısla karşılaşacaksın, elini sıkacaksın.

Ve kendi yaşamında, yavaş yavaş bedenin yalnızca dıştaki bir kılıf olduğunu fark edeceksin: o kılıfa özen göstermek zorundasın, ihmal edilmemesi gerekir, değerlidir, ama sonuç değildir. Ve sen efendisin hizmetkâr değil. Yavaş yavaş, daha içerlere nüfuz ettikçe, zihnin de içte ki bir kılıf olduğunu, bedenden daha değerli ama senden daha değerli olmadığını göreceksin. Sen en yüksek değersin. Üstün değerini bir kez öğrendiğinde, olgunlaşırsın. Yaşamın bütünü ilahidir ve bütün canlılar Tanrının parçasıdır.

_ڪے£vgil£riml£

Hiç yorum yok:

Yorum Gönder